İkinci meşrûtiyetin i‘lânından hemen sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı Hükûmeti arasında ihtilâflar vardı. Avusturya-Macaristan Hükûmeti bazı toprakları ülkesine katmak istiyordu. Bu maksadla bir basın toplantısı yapmıştı. Bu toplantıya dünyâ matbûâtının belli başlı mümessilleri katılmıştı. Türkiye basınını da Hüseyin Câhit Bey temsîl ediyordu. Fransızca konuşan İmparator’un beyânâtı daha ziyâde Türkiye’yi ilgilendirdiği için Hüseyin Câhit Bey’in beyânâtların hepsini tesbît etmesini istiyordu. İmparator, konuşması bittikten sonra Hüseyin Câhit Bey’e:
“Söylediklerimi siz de aynen kaydettiniz mi? Meslektaşlarınız sayfalar doldurduğu hâlde, sizin elinizde bir tek sayfacık var!” dedi. Hüseyin Câhit Bey:
“Evet majesteleri, söylediklerinizin hepsini kaydettim. Dinlerken serî bir sûrette Türkçe’ye çevirerek yazdım. İsterseniz, Türkçe olarak yazdıklarımı Fransızca’ya çevirerek okuyayım!” der.
Hüseyin Câhit Bey iyi Fransızca bilirdi. Yazısını da çok ince yazardı. İmparatorun beyânlarından tuttuğu notları Fransızca’ya çevirerek ifâde edince, İmparator onun elindeki bir tek varaktan ibâret kâğıdı almış, yazıya bakmış ve hayretle: “Bu kadar lâf, şu kadarcık küçük kâğıda nasıl sığdı! Bu ne güzel yazıymış!” demiş ve kâğıda uzun uzun bakmıştır.
Hüseyin Câhit, bana bu hikâyeyi naklettikten sonra:
“Biliyorsun biz de Lâtin harflerini tervîc ediyorduk. Büyük günah işlemişiz! Bu harflerle yazı yazamıyorum, elime kalemi alınca Lâtin harfleri fikrî insicâmımı bozuyor” demiştir.
İ. Hakkı KONYALI